Phaselis....
Buraya Olimpos'tan sonra gitmiştik BİZ.
Eğer ilk burayı görmüş olsaydım gerçekten ballandıra ballandıra anlatır durur ve sanırım anlatmakla da bitiremezdim...Ancak Olimpos'u gezip görüp,kaldıktan sonra burası bize biraz yavan geldi...Ancak yine de eğer akdeniz turundaysanız kesinlikle görmeniz gerekenler listesi içerisinde olmalı elbette...
Dediğim gibi Phaselis'in tek şanssızlığı;Olimpos'u yaşadıktan sonra uğramamız oldu...
Olimpos'ta bir gece konakladıktan sonra arabamıza atlayıp (sanki bizim arabamızmış gibi yazdım dimi:)Elbetteki babamızın arabası...Ama babamız sağolsun dimi...Onun arabası demek bizim arabamız demek:) diyerekten anlatımıma devam ediyorum...:)
Olimpos'tan Sonra Kaş'ta konaklamaya karar veriyoruz.
Ve Kaş'a giderken de mapten gidilmesi gereken turistik ve tarihi yerleri inceleyerek gitmemiz gereken yerleri kararlaştırıyoruz.
Olimpostan sonra ilk uğrayacağımız yer Yanartaş oluyor...
Eh!!madem yolumuzun üzerindeymiş,Olimpos'tan sadece 1 saat sonra hemen varacakmışız bu enteresan yere,hadi;gidip görelip diyerek,çıkıyoruz yola...
Yanartaş tabelasından kıvrılarak inen daracık tek yön yola sapıyoruz...Allahım!ben böyle bir yol daha evvel görmedim.Evet kesinlikle görmedim.Nasıl dar bir yol.Karşıdan araç çıksa ne yaparız bilemiyorum.Bu yolda şöför koltuğunda olmayı hiç istemezsiniz inanın bana..Eh!sağolsun eşim araba konusunda iyidir,pardon çok çok iyidir çok şükür...Alnımızın akıyla kazasız belasız iniyoruz bu kıvrımlı yoldan aşağı.Yolun kenarı olgunlaşmış nar bahçeleri ile çevrili...Manzara şahane...Aşağı doğru inerken ormanın kucağına iniyormuşsunuz gibi geliyor...Ağaçlar kimi yerde yolun bir yanından öbür yanına doğru sarkarak köprüler oluşturmuş adeta.Ve siz o ağaçların altından geçip,miss gibi havayı ciğerlerinize dolduruyorsunuz...
Kimi zamanlar kendime hakim olamayıp eşimin
"dikkat et" ihtarlarına aldırmadan camdan dışarı sarkıtıyorum kendimi...Sanki ormanda yüzüyormuşsunuz gibi...Ilık esen rüzgarı yüzünüzde,arabanın değdiği yaprakların hışırtısını taa içnizde hissediyorsunuz...Hımm!bir de kenardan size gülümseyen al yanaklı narları yakalayabilir miyim?telaşıyla coştukça coşuyorsunuz...
Arada eşime "nooolur yavaşla bu kez yakalıycam narı bak göreceksin diyorum"
Onun yavaşlamasıyla birlikte benim yine elimde kalan nar yaprakları...Ve Gülüşmelerimiz...
Oysa öylesine yakınlar ki,elinizi uzatsanız koparıp alacakmışçasına...
Güneşe bakamayan köylü güzelleri gibi yanakları al al olmuş nar tanelerinden biri geliyor nihayet elime;o da sonunda yere yuvarlanıyor,tutamıyorum :))
Bu şekilde kıvrılan yolu takip ederek iniyoruz en aşağıya...
Aşağı indiğimizde buranın,dağın en dibi olduğunu anlıyoruz.Yaklaşık 3-4 km lik bir yolculuktu sanırım bu iniş.Bu kısımda iddeam yok,zira unutmuş olabilirim.
Aşağıdaki yol berbat...
Navigasyonun bize tarifi üzerine nihayet yanartaşa dair bir iz bulabiliyoruz...
Gelen turistler için insan bir tabela diker dimi ya!...Kınıyorum yetkilileri...
Bu konuda gerçekten çok büyük eksiklikler var bu yollarda..Hani navigasyon cihazınız olmasa elinizin altında,zaten inin cinin top oynadığı bu ıssız yerlerde,soru yöneltebileceğiniz bir zat-ı muhterem de bulamazsınız sanırım.Sonun da tek Yanartaş yazan tabelanın olduğu alana varıyoruz.
Durun daha bitmedi...
Bu çile;işin başlangıç kısmıymış meğerse...
Bu noktada arabamızı parkedip kalan yolu yürümemiz gerekiyormuş...
Haydaaaa!!
Böyle bir sürprizle karşılaşacağımızı bilsek inermiyiz hiç?,hiç uğramadan buraya,basıp Phaselis'e geçeriz...
Neyse nolucak canım buraya kadar geldik hadi 5-10 dakika yürüyelim de görelim şu zıkkımı diyoruz...
Yok Sürprizler bu kadarla da bitmiyor ki...
Biz tam hazırlıklarımızı yaparken,eşimle görevlinin diyaloglarından Yanartaş'ı görebilmemiz için yaklaşık 1 saat yürümemiz gerektiğini öğreniyoruz...
Haydaaa!!Yok Artık!!
Yaa şaka gibi yaa.!
1 saat mi?
Yok ablam yok...bizim o kadar zamanımız yok...:))Sinirlerimiz bozuluyor haliyle...
Hayır zaman geniş olsa,yürümek işin eğlenceli kısmı olurdu ancak burada kalamayız,zira ayırdık bir gece öncesinden Kaş'taki otelimizdeki yerimizi.Yapacak birşey yok...
Birşeylerden feragat etmemiz gerekiyor diyoruz...Kaşa geçmeden Phaselis'i görmek istiyorsak eğer deyip,kararımızı veriyoruz...
Yanartaşı görmek için harcayacağımız 2-3 saatimiz olmadığından gerisin geri dönüyoruz...
Göremediğimize üzülüyoruz ama şu kıvrımlı yol deneyimini yaşadığımız için seviniyoruz...Evet başlangıç noktasına geri dönebilmek adına indiğimiz dağı başlıyoruz tırmanmaya...
İniş kadar kolay olmuyor elbette.Motorun zorlanışını duysaydınız anlardınız arabanın ızdırabını ve yolun vehametini...
Neyse kısa sürede açıyoruz yine müziğimizi,kıvrılan yollar sarıyor yine bizi ve unutuveriyoruz yaşadığımız talihsizliğimizi...
Tırmanışın ardından çıkıyoruz anayola...
Koca dağı inerken ve çıkarken silip süpürdüğümüz,yalayıp yuttuğumuz benzin depomuzu fullemek üzere başlıyoruz benzin istasyonu aramaya...En azından artık anayola çıkıp Phaselis yolunu tutuyoruz....
Phaselise vardığımızda arabamızı parkedip atıyoruz kendimizi bu antik kente...Yanartaş sonrası ikinci bir hüsran oluşturmuyor elbette ancak,en başta da anlattığım gibi,Olimpostan sonra çok da heyecanlandırmıyor açıkçası bizi...
Phaselis deniz kenarında kurulmuş şahane bir antik şehir..Buradaki tarihi kalıntılar Aspendos ve Olimpostaki kadar sağlam kalamamış malesef ancak yine de görülmeye değer...
Buradaki en sağlam yapı bu kemerler sanırım.Tiyatrosu ve daha bir çok yeri çok da sağlam değil...Neyse gezdik,gördük,dolaştık,yorulduk,dinlendik.Boool bol resim çektik ve sonra yola devam elbette...
Ormanın içindeki bu antik şehir...Coğrafi konumu sayesinde belli ki zamanının iyi liman kentlerinden biriymiş...
Giriş ücreti kişi başı 8 tl. Phaseliste...Gidecekler için bu notu da düşeyim istedim.Ancak müze kartınız varsa sorununuz yok demektir tabiki...
Phaselis'te dikkatimi çeken ve sizlerle paylaşmak istediğim şey ise;bu antik şehrin çok iyi bakılıp korunuyor olması..İnanılmaz temiz ve bakımlı...
Alan çok geniş olunca turistler de yığın yığın değil dağınık şekildeler tabiki...Bu durum resim çekme kolaylığı sağlıyor sizlere...Gelin damat bile mevcuttu bu antik şehirde...
Kim bilir belki aşklarının da burası kadar ölümsüz olmasını dilemek için uğramışlardır bu antik şehre ne dersiniz ?
Çok mu romance oldum ne ? ihi ?
:))
Temiz temiz...Gerçekten temiz...Phaselis;gerçekten gezip gördüğüm antik şehirlerden belki de en temiz ve bakımlı olanı...Tebrik ediyorum ilgilileri...
Phaselis tiyatrosu küçük ve çok sağlam kalamamış açıkçası...Ama yine de görülmeye değer...
Yemyeşil ormanı...Billur gibi deniziyle Phaselis'i görün derim muhakkak...Hani sadece burayı görmek için yola çıkın diyemem elbette...Ama yolunuz Antalyaysa buraya da bir göz atın..Bu antik şehrin havasını içinize bir çekin isterim...
Kalabileceğiniz yada yemek yiyip uzun vakit geçirebileceğiniz mekanlar yok burada...Burası ormanın kucağında bakir bir alan...
Varsa arabanız...varsa zamanınız...Alıp yanınıza fotoğraf makinenizi ve sevdiğinizi...gezip görceğiniz resim çekip dinlenebileceğiniz,eğer hazırlıklı gelmişseniz billur suyunda yüzüp,eğlenip sonrasında veda edip ayrılabileceğiniz bir yer...
Biz gezip,görüp,eğlenip,dinlendikten sonra denizinde kısa süreli su şakalaşmalarının ve serinlememizin ardından arabamıza atlayarak tekrar düşüyoruz yollara...İstikamet Kaş...
Lakin görelim bakalım başka ne heyecanlar yaşanacak bu serüvende...
Phaselisten ayrıldıktan sonra,Kaşa'a doğru yola koyuluyoruz.
Bir antik kenti gezmenin mutluluğu ve cebimizde tatlı anılarımızla birlikte hem de...
Phaselis yolcuğumuzdan bu kadar...
Bir başka yazımızda bulşuncaya kadar kendinize iyi bakın ve Allah'a emanet olun inşallah...
No comments:
Post a Comment